Gabriel Garcia Marquez – Yüzyıllık Yalnızlık Kitap İncelemesi
Gabriel Garcia Marquez - Yüzyıllık Yalnızlık Kitap İncelemesi
0

Bu haftaki kitap incelememiz Gabriel Garcia Marquez – Yüzyıllık Yalnızlık adlı roman.

Dünya edebiyatının en iyi eserlerinden biri olan, Nobel ödüllü Yüzyıllık Yalnızlık kitabını incelemeye çalışacağım. Öncelikle bu kitabı okuyup anlayan herkesi tebrik ederek başlamak istiyorum. Çünkü oldukça yoğun ve zorlu bir okumayı başardığınızı düşünüyorum. Kitabı bitirdiğimde hiç bir şey anlatmamış gibi ama aynı zamanda çok şey anlatmış gibi bir düşüncede buldum kendimi. Sanırım bu kadar özel bir kitap olmasının sebebi de bu.

Dilinin ağır olduğunu düşünmüyorum ama yavaş yavaş okunmalı ki vermek istediği mesajlar anlaşılabilsin. Romanda öyle hızla akacak bir olay örgüsü yok. Buna rağmen yazar içeriği öyle harika bir üslupla yedirerek okuyucuya sunmuş ki takdir etmemek elde değil. Edebi anlamda oldukça haz aldığımı göz önünde bulundurarak, sadece yorucu bir okuma olmasından dolayı 10/9 puan vermek istiyorum.

 [taq_review] 

Yüzyıllık Yalnızlık Kitap Özeti Ve Konusu

Romanın konusu Buendio ailesinin, Macondo isimli kasabasında geçen yüz yıllık bir aile destanını anlatıyor. Soy ağacının başında kasabanın kurucusu olan Jose Arcadio ve Ursula çifti bulunuyor. Bu çift akraba evliliği sonucu evlendiğini için daima hep bir uğursuzluğun olacağı korkusuyla yaşıyorlar. Nitekim de kasabada yaşanan olaylarda Ursulanın düşüncelerini boşa çıkarmıyor. Maconda bildiğimiz kasabalara hiç benzemiyor. Çiftin kurmuş olduğu başlarda çok keyifli ve masum olan bu kasaba zamanla büyüyerek ve gelişerek korkunç olayların yaşandığı bir cehenneme dönüşür.

Kasabada yaşananlar ve karakterler oldukça fantastiktir. Bir anda çamaşır asarken göğe yükselen güzeller güzeli Remedios, toprak yemekten vazgeçmeyen Rebeca, öldükten sonra geri dönebilen ruhlar, büyücüler, ölüm gününü  önceden bilip kefenini hazırlayan Amaranta gibi gerçek dışı karakterleri görmeniz mümkün olduğu gibi, uykusuzluk ve unutkanlık hastalığına yakalanan kasabalıları da görebiliyorsunuz. O unutkanlıkla birlikte hikâyenin sonunda koca bir nesil ve kasaba unutulup gidiyor.

Romanda 6 kuşak boyunca yaşanan hayat hikayelerine ortak oluyorsunuz. Çoğunun adı bir birinin aynıyla devam ediyor. Bu oldukça kafa karıştırıcı gibi gelebilir ama hepsinin karakter özelliği ve hikaye gidişatından kimin olduğunu kolaylıkla anlayabiliyorsunuz. Hikâyeye başladığınız da tüm karakterlerin ölüm zamanlarını önceden biliyorsunuz, buna rağmen neler yaşadıklarını okumak heyecanınızı azaltmıyor aksine o süre zarfında nasıl bir hayat sürdüklerini daha çok merak ediyorsunuz.  

Romanın ana temasında koca bir soyağacı anlatılmış olsa da, aslında yazarın kendi yaşadığı dönemdeki siyasi olaylara da çok büyük oranda yer verildiğini görüyorsunuz. Özellikle ‘ Muz Cumhuriyet’i ‘ diye günümüzde de bahsedilen terimin nereden geldiğini açıkça görmüş oluyorsunuz. O masum kasabayı muz şirketlerinin nasıl sömürdüğünü, işçi haklarını ihlal edip, vagonlar dolusu greve giden işçilerin katliamına tanıklık ediyorsunuz. Ve işin en üzücü yanı unutkanlık hastalığına yakalanan kasabalıların hiçbir şeyi hatırlamamalarıdır. Bunun yanı sıra kitapta en çok eleştirilen ama yazarın ısrarla vurguladığı kavramlardan biri ensest ilişki. Karakterler arasında teyze ile veya kardeş ile yaşanan evliliklere yer veriliyor. Aslında cinsellik üzerinden sürekli olarak ilişkilere doğru ve yanlış kavramlarına göndermeler yapılmış oluyor.

Genel anlamda bu kitaba ne yorum yapmış olursam yetersiz kalacak gibi hissediyorum. Marquez’inde dediği gibi bu romanda tam bir büyülü gerçeklik okuyorsunuz ve bunu ancak okunduktan sonra anlayabileceğinizi düşünüyorum.

Yüzyıllık Yalnızlık Kitap Alıntıları

İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir.

Ölümü umursadığı yoktu ama yaşam çok şey demekti. Bu yüzden idam hükmü verildiği andaki duygusu korku değil özlem oldu.

İnsan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür.

Yaşamla hesabı tam olarak kapatırken kendi insanlarını düşündükçe duygulanmıyor, en çok nefret ettiği kişileri aslında nasıl sevmiş olduğunu anlamaya başlıyordu.

Günlerini kefen bezini dokumaya vermişti. Sanırsınız ki gündüz akşama kadar dokuyor, dokuması bitmesin korkusuyla da gece sabaha kadar söküyordu. Bu işi yalnızlığını unutmak için değil tam tersine yalnızlığını yoğunlaştırmak için yapıyordu.

Zaman geçip gidiyor.

Evet öyle. Ama çabukta geçmiyor.

Yüreğini kolla Aureliano. Ölmeden çürüyorsun.

Yalnızlık, anılarını ayıklamış, yaşamın yüreğinde biriktirdiği özlem dolu süprüntüleri yakmış,geriye en acı anıları bırakarak onları arıtmış büyütmüş, sonsuzlaştırmıştı.

Soyun atası ağaca bağlanır, sonuncusunu da karıncalar yer.

El yazmalarında Aureliano Babilonianın şifreleri çözdüğü anda aynalar ( ya da seraplar) kentinin rüzgarla savrulup yok olacağı, insanların anılarından silineceği ve yazılanların evrenin başlangıcından sonuna dek bir daha yenilenemeyeciğini yazıyordu. Çünkü yüzyıllik yalnızlığa mahkûm edilen soyların,yer yüzünde ikinci bir deney fırsatları olamazdı.

Yüzyıllık Yalnızlık Kitap İnceleme Videosu

Yüzyıllık Yalnızlık Kitap Fiyatı

İdefix, DR, Kitapyurdu

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 1
    be_endim
    Beğendim
  • 3
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 1
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 1
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım
Paylaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir